SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

EBVABU’L-CİZYE

<< 1307 >>

DEVAM: 1. ZİMMiLERDEN ALINAN CİZYE VE DÜŞMAN ÜLKELERİ İLE YAPILAN ANLAŞMALAR

 

حدثنا الفضل بن يعقوب: حدثنا عبد الله بن جعفر الرقي: حدثنا المعتمر بن سليمان: حدثنا سعيد بن عبيد الله الثقفي: حدثنا بكر بن عبد الله المزني وزياد بن جبير، عن جبير بن حية قال:

 بعث عمر الناس في أفناء الأمصار يقاتلون المشركين، فأسلم الهرمزان، فقال: إني مستشيرك في مغازي هذه، قال: نعم، مثلها ومثل من فيها من الناس من عدو المسلمين مثل طائر: له رأس وله جناحان وله رجلان، فإن كسر أحد الجناخين نهضت الرجلان بجناح والرأس، فإن كسر الجناح الآخر نهضت الرجلان والرأس، وإن شدخ الرأس ذهبت الرجلان والجناحان والرأس، فالرأس كسرى، والجناح قيصر، والجناح الآخر فارس، فمر المسلمين فلينفروا إلى كسرى.

وقال بكر وزياد جميعا: عن جبير بن حية قال: فندبنا عمر، واستعمل علينا النعمان بن مقرن، حتى إذا كنا بأرض العدو، وخرج علينا عامل كسرى في أربعين ألفا، فقام ترجمان فقال: ليكلمني رجل منكم، فقال المغيرة: سل عما شئت، قال: ما أنتم؟ قال: نحن أناس من العرب، كنا في شقاء شديد، وبلاء شديد، نمص الجلد والنوى من الجوع، ونلبس والبر والشعر، ونعبد الشجر والحجر، فبينا نحن كذلك إذ بعث رب السموات ورب الأرضين - تعالى ذكره، وجلت عظمته - إلينا نبيا من أنفسنا نعرف أباه وأمه، فأمرنا نبينا، رسول ربنا صلى الله عليه وسلم: أن نقاتلكم حتى تعبدوا الله وحده أو تؤدوا الجزية، وأخبرنا نبينا صلى الله عليه وسلم عن رسالة ربنا: أنه من قتل منا صار إلى الجنة في نعيم لم ير مثلها قط، ومن بقي منا ملك رقابكم. فقال النعمان: ربما أشهدك الله مثلها مع النبي صلى الله عليه وسلم فلم يندمك ولم يخزك، ولكني شهدت القتال مع رسول الله صلى الله عليه وسلم، كان إذا لم يقاتل في أول النهار، انتظر حتى تهب الأرواح وتحضر الصلوات.

 

[-3159-] Cübeyr İbn Hayye'nin şöyle dediği nakledilmiştir: "Hz. Ömer, çeşitli ülkelerdeki müşriklerle savaşmaları için büyük şehirlere ordular göndermişti. Bu savaşlar sonunda Hürmüzan Müslüman oldu. Hz. Ömer ona: "Ben seninle düşmanlarımız ile yapacağımız savaş konusunda görüş alışverişinde bulunmak istiyorum" dedi ve o da: "Hay hay, Sizin düşmanınız olan bu ülkeler ile orada yaşayan ve Müslümanların düşmanı olan halk tek başlı, çift kanatlı ve çift ayaklı bir kuşa benzer. Bu kanatlardan birisi koparılsa bile kuşun iki ayağı, tek kanadı ve başı hayatını sürdürmesine yeter. Diğer kanadı da koparılacak olursa iki ayağı ve başı ile yaşamaya devam eder. Fakat kuşun kafasını gövdesinden ayırırsanız iki ayağı, iki kanadı ve kafayı işlevsiz hale getirirsiniz. Bu kuşun kafası Kisra, kanatlardan biri Kayser diğeri de pers / Fars hükümdarıdır. Sen Müslümanlara emret, Kisra'nın üzerine yürüsünler!" diye cevap verdi."

 

Bekir ve Ziyad, her ikisi de Cübeyr İbn Hayye'nin şöyle dediğini nakletmişlerdir: "Hz. Ömer bir ordu kurup bizi bu ordu da görevlendirdi. Başımıza da komutan olarak Nu'man İbn Mukarrin'i atadı. Biz sefere çıkıp düşman topraklarına girince Kisra'nın komutanlarından birisi kırk bin kişilik bir ordu ile bizi karşıladı. Bir tercüman kalkıp: "İçinizden biri bizimle konuşsun!" dedi. Bunun üzerine Muğıre: "İstediğini sor bakalım!" dedi. Tercüman da: "Siz kimsiniz, burada ne işiniz var?" dedi. Muğire ona şöyle cevap verdi: "Bizler Araplarız. Daha önce hiç düşünemeyeceğiniz kadar bedbaht, sıkıntılı ve çaresiz bir durumda idik. Açlıktan (nefesimiz kokuyordu) deriyi ve hurma çekirdeklerini gevip emerdik. Sırtımıza giydiğimiz hayvan postları idi. Üstelik ağaçlara ve taşlara tapan bir topluluktuk. Biz bu durumda iken göklerin ve yerlerin Rabbi - O'nun şanı pek yücedir, azametinin ululuğuna sınır yoktur - bize kendi içimizden, anasını ve babasını bildiğimiz bir Nebi gönderdi. Nebiimiz, Rabbimizin elçisi bize siz sadece Allah'a ibadet eden kullar oluncaya veya kendi ellerinizle cizye verinceye kadar sizinle savaşmamızı emretti. Nebiimiz bize Rabbimizden aldığı vahiy ile, bizden kim öldürülürse onun cennete gideceğini, orada eşi benzeri görülmemiş nimetler içinde olacağını ve sağ kalanların da sizin üzerinize hükümran olacaklarını, söyledi."

 

 

 

[-3160-] Nu'man Muğire'ye şöyle demiştir: "Belki de Allah seni Resul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte bunun gibi sıkıntılı durumlara da şahit kılmış, O'nunla s.a.v. birlikte katlandığın bu sıkıntılara karşı sana bir yılgınlık / pişmanlık vermemiş ve seni mahrum da bırakmamıştır. Ben de Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile beraber savaşa çıktım. O s.a.v. günün başında savaşa girişmemişse rüzgarlar esene ve namaz vakitleri girene kadar beklerdi."

 

 

AÇIKLAMA:     Alimler şöyle demişlerdir: "İslam ülkesi vatandaşı olan gayrimüslimlere cizye konulmasının hikmeti şudur: "Böylece onlar İslam'ın üstünlüğünü görüp kendilerinin düştüğü bu küçük durumdan kurtulmak için İslam dinini seçeceklerdir. Ayrıca Müslümanlar arasında bulunmak suretiyle İslam'ın güzelliklerini bizzat müşahede etmeleri de İslam dinine girmelerine vesile olacaktır."

 

Cizye hükmünün ne zaman konulduğu konusunda iki farklı görüş ileri sürülmüştür. Buna göre bazıları cizyenin hicretin sekizinci yılında konulduğunu söylerken bazıları da dokuzuncu yılda konulduğunu ileri sürmüşlerdir.

 

İmam Şafii'ye göre ayette söz konusu edilen küçük düşmek, ister istemez İslam'ın hükümlerine bağlanmak zorunda kalmayı anlatır. İmam Şafii'nin bu açıklaması da sonuçta dile dayalı / luğavı bir tefsirdir. Çünkü bir kimsenin inanmadığı ve mecburen katlandığı hükümleri kabul etmek zorunda kalması onun hor ve hakır bir durumda olması anlamına gelir.

 

(Yahudilerden, Hıristiyanlardan, Mecusilerden ve diğer yabancılardan (İslam Devletinin vatandaşı olmayıp İslam Devletine geçici olarak gelen kimselerden) cizye alınması)

Yahudiler ve Hıristiyanlardan kasdedilenin ehl-i kitap olduğunda görüş birliği vardır. Mecusıler hakkında ise farklı görüşler bulunmaktadır. Hanefiler Mecuslıeri iki kısma ayırmış ve şöyle demişlerdir: "Arap olmayan Mecusllerden cizye alınır fakat Arap Mecusllerinden alınmaz." Tahavı Hanefilerden şöyle bir görüş nakletmiştir: "Ehl-i kitaptan ve Arap olmayan bütün gayri Müslimlerden / kafirlerden cizye alınır. Fakat-Arap müşriklerinin İslam'ı kabul etmek veya savaşmak dışında başka bir seçenekleri yoktur." İmam Malik'e göre cizye dinden dönen mürtedler dışında bütün gayri Müslimlerden / kafirlerden alınır. Evzaı ve Şam fakihleri de bu görüştedir. İbnü'l-Kasım, İmam Malik'ten şöyle bir görüş daha nakletmiştir: "Kureyş müşriklerinden cizye kabul edilmez." İbn Abdilberr, Mecusilerden cizye alınabileceğine dair alimler arasında görüş birliği bulunduğunu nakletmiştir. Ancak İbnü't-Tın, Abdülmelik'ten şöyle bir görüş nakleder: "Cizye sadece Yahudilerden ve Hıristiyanlardan alınır." İbn Abdilberr ayrıca Mecusllerin kadınlarıyla evlenilemeyeceği ve kestiklerinin de yenmeyeceği konularında da görüş birliği bulunduğunu nakletmiştir. Fakat başka bir alim Ebu Sevr'e göre bunların caiz olduğunu nakletmiştir. İbn Kudame, Ebu Sevr'in bu görüşüyle ilgili olarak: "Bu daha önceki alimlerin icmasına aykırı bir görüştür" der. Ancak bana göre bu iddia tartışmaya açıktır. Çünkü daha önceki alimler arasında da bu görüşe yakın görüş benimseyenler vardır. Nitekim İbn Abdilberr'in naklettiğine göre Said İbnü'l-Müseyyeb, eğer Müslüman kesmesini emretmişse Mecusı'nin kestiğinin yenmesinde bir sakınca görmemiştir. İbn Ebu Şeybe'nin naklettiğine göre Said İbnü'l-Müseyyeb, Ata, Tavus ve Amr İbn Dinar Mecusı cariyelerle cinsel ilişkiye girilmesinde herhangi bir sakınca görmemişlerdir. İmam Şafii şöyle demiştir: "İster Arap olsun ister olmasın ehl-i kitaptan cizye alınır. Mecusller de bu konuda onlarla aynı kategoride değerlendirilir."

 

İmam Buhari, İbn Uyeyne'nin sözüne yer vererek cizye vergisinin miktarının ülkelere göre farklılık arz edebileceğine işaret etmiştir. Alimlerin çoğunluğuna göre cizyenin en az miktarı her sene için bir dinardır. Hanefiler ise fakir / yoksulolanların bir, orta halli olanların iki, zenginlerin de dört dinar vermekle yükümlü olduklarını söylemişlerdir. Bu görüş Mücahid'den nakledilen rivayete uygundurlbu rivayetle örtüşmektedir. Ayrıca Hz. Ömer'in rivayet ettiği hadis de bu doğrultudadır. Şafiiler ise devlet başkanının cizye verecek ülke ile görüşmeler ve pazarlıklar yaparak cizye miktarının belirleneceği görüşündedir. Ahmed İbn Hanbel de bu görüştedir.

 

Çocuklardan cizye alınıp alınmayacağı konusu selef alimleri arasında tartışma konusu olmuştur. Alimlerin çoğunluğuna göre çocuklardan cizye alınmaz. Muaz'ın rivayet ettiği hadisten anlaşılan da budur. İyice yaşlanmış kimselerden, müzmin hastalardan, kadınlardan, akıl hastalarından, çalışıp kazanma imkanından yoksun aciz kimselerden, ücret karşılığı tutulan kişilerden (ecir / ücretli işçilerden), kilise ve manastırlarda kendilerini dinlerinin hizmetine adamış din adamlarından da cizye alınmaz. Şafiilerde sahih olan görüşe göre din adamlarından cizye alınır.

 

Hz. Ömer hicretin 23. senesinde vefat ettiğine göre bu olay hicrı 22 senesinde meydana gelmiştir.

 

Hattabi, Hz. Ömer'in Mecusllerin yakın akraba evlilikleriyle ilgili uygulaması hakkında şu değerlendirmeyi yapmıştır: "Hz. Ömer Mecusllerden (İslam dinine göre birbirleriyle evlenmeleri haram olan) yakın akraba ile evli olanları birbirlerinden ayırmak suretiyle onların bu tür işlemleri ve nikah akitlerini açıkça yapmalarını engellemek istemiştir. Olay bu yönüyle Hz. Ömer'in Hristiyanların haçı açıkça göstermelerini ve takmalarını yasaklamasına benzemektedir."

 

Said İbn Mansur'un başka bir yolla Becale'den naklettiği rivayet Hz. Ömer'in bu uygulamasının sebebini açıklamaktadır: "Mecusllerden (İslam dinine göre birbirleriyle evlenmeleri haram olan) yakın akrabalarıyla evli olanları birbirlerinden ayırın ki onları da ehl-i kitap gibi kabul edebileiim." Bu da göstermektedir ki, Hz. Ömer'e göre Mecusllerden cizye alınabilmesi için onların (İslam dinine göre birbirleriyle evlenmeleri haram sayılan) yakın akrabalarıyla evli olmamaları şarttır.

 

Bazı rivayetlerde Hz. Ömer'in talimatları arasında sihirbazların öldürülmesi de vardır. Ancak bu konu hakkında görüş ayrılıkları bulunmaktadır. Said İbn Mansur'un naklettiği aynı konudaki rivayette Hz. Ömer şöyle demiştir: "Ne kadar sihirbaz ve kahin varsa hepsini öldürün!" (Ayrıntılı açıklama için bkz. Kitabü'l-cizye ve'l-müvadea, Bab, 14)

 

Ebu Ubeyde'nin gönderildiği Bahreyn, Irak'ta bulunan meşhur şehrin adıdır. Basra ve Hecer arasında bulunan bu şehirde yaşayanların çoğu o zamanlar Mecusi idi. Hz. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem Bahreyn halkı ile heyetler yılı diye anılan hicretin dokuzuncu senesinde anlaşma yapmıştı.

 

Ebu Ubeyde'nin Bahreyn mallarını getirişiyle ilgili rivayette ensarın, Ebu Ubeyde'nin dönüşünü duyunca sabah namazlrıda mescide geldikleri kayıtlıdır. Bu kayıt ashabın namazların hepsini Cuma namazlnın kılındığı merkez / ana camide kılmadıklarını ancak olağandışı bir gelişme söz konusu olduğunda buraya geldiklerini göstermektedir. Gerçekten de onlar namazlarını kendi (mahalle) mescitlerinde kılarlardı. Çünkü her kabilenin bir araya gelerek namazlarını kıldıkları birer mescidi vardı. Zaten Hz. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem de bu yüzden onların farklı bir amaçla geldiklerini anlamıştı. Muhacirlere dağıtılmaksızın kendilerine verilmesini arzulamış ve erken davranmışlardı.

 

 

HadistenÇıkarılan Dersler

 

1. Devlet başkanından yardım / atiyye istemekte herhangi bir sakınca yoktur, bu durum bir kusur olarak değerlendirilmez.

 

2. Devlet başkanının tebasına müjde vermesi ve umduklarına nail olacaklarını söylemesi mümkündür.

 

3. Resulullah'ın sallallahu aleyhi ve sellem Nebiliğini ispat eden mucizeler vardır. Nitekim burada Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem ashabına gerçekleştirecekleri fetihlerden haber vermiştir.

 

4. Dünyalık için insanların birbirleriyle kıyasıya mücadeleye girişmesi dine zarar verir, dinin yok olmasına yol açar.

 

Hürmüz€m, Tüster şehrinde Müslümanlarla çok uzun süren savaşlardan sonra Müslüman olmuştu. Sonunda Hz. Ömer'in vereceği hükmü kabul edeceğini bildirerek teslim oldu. Ebu Musa el-Eş'ari Hürmüzan'ı esir ederek Enes ile birlikte Hz. Ömer'e gönderdi. Hürmüzan burada Müslüman oldu. Hz. Ömer de onunla çeşitli konularda görüş alışverişinde bulunmaya başladı. Hz. Ömer'in oğlu Ubeydullah işte bu Hürmüzan'ı babasını şehit eden Ebu Lü'lüe ile işbirliği yapmakla suçlamış ve öldürmüştü. İran'ın önde gelenlerinden olan Hürmüzan'ın Müslüman oluşu ileride anlatılacaktır.

 

Nu'man İbn Mukarrin, sahabenin en faziletlilerinden birisidir. Yedi ve bir rivayete göre on erkek kardeşi ile birlikte hicret etmiştir. Abdullah İbn Mesud onun hakkında şöyle demiştir: "İmanın evleri vardır. Mukarrin, ailesinin evi de imanın evlerinden biridir." İbn Ebu Şeybe'nin naklettiğine göre: "Hz. Ömer mescide girdi ve Nu'man'ın orada namaz kılmakta olduğunu gördü. Oturup orada beklemeye başladı. Nu'man namazı bitirince Hz. Ömer: "Ben sana bir görev vereceğim!" dedi. Nu'man: "Vergi toplama işi için görevlendireceksen bunu kabul etmem fakat cihad için görev kabul ederim" diye cevap verdi. Hz. Ömer de: "Sen savaşacaksın!" dedi. Zübeyr, Huzeyfe, Abdullah İbn Ömer, Eş'as ve Amr İbn Ma'dikerib de Nu'man ile birlikte bu sefere çıkmıştı."

 

"Nebiimiz, Rabbimizin elçisi bize siz sadece Allah'a ibadet eden kullar oluncaya veya kendi ellerinizle cizye verinceye kadar sizinle savaşmamızı emretti" Muğire'nin bu sözü İmam Buhari'nin kullandığı başlık ile nakledilen rivayet arasındaki ilişkiyi ortaya koymaktadır. Taberi'nin naklettiği rivayette Muğire'nin ayrıca şunları söylediği de kayıtlıdır: "Vallahi, biz tekrar bu sıkıntılı ve çaresiz günlere dönmeyeceğiz, sizi mağlub edip ellerinizdekileri alacağız!"

 

 

Çıkarılan Dersler

 

1. Muğire İbn Şu'be, Resulullah'ın sallallahu aleyhi ve sellem Mecusilerle cizye verinceye kadar savaşılmasını emrettiğini haber vermiştir.

 

2. Bu rivayet, Mecusilerden cizye alınabileceğine dair görüşün sadece Abdurrahman İbn Avf tarafından kabul edildiğini söyleyenlerin görüşünün yanlış olduğunu göstermektedir.

Nu'man'ın "O (s.a.v.) günün başında savaşa girişmemişse rüzgarlar esene ve namaz vakitleri girene kadar beklerdi" şeklindeki sözü bazı rivayetlerde "ve savaşmak için uygun ortam oluşana kadar beklerdi" diye de geçmektedir.

 

Mübarek İbn Fudale'nin Ziya d İbn Cübeyr'den naklettiği rivayette Nu'man'ın: "Allahım, bugün benim için büyük bir mutluluk ve göz aydınlığı olacak bir fetih istiyorum senden. Bu fetih İslam'ın izzetine, kafirlere boyun eğdirilmesine ve benim şehadetime vesile olsun" şeklinde dua ettiği ve ardından: "Şimdi ben sancağı kapıp birinci kez salladığımda savaşa hazır olun!" dediği kayıtlıdır. İbn Ebu Şeybe rivayetine göre Nu'man: "Herkes ihtiyacını gidersin ve abdest alsın. Sonra sancağı ikinci kez salladığımda saf tutun. Herkes kendisine baksın ve silahını hazırlasın! Ben üçüncü kez sancağı salladığımda herkes silahlarını kuşanıp saldırıya geçsin. Hiç kimse - ben öldürülecek olsam bile - yanı başındakine aldırış etmesin, cenk meydanında tek kendisi varmış gibi atılsın düşman üzerine! Eğer ben öldürülürsem komutanınız Huzeyfe'dir" demiştir. Olayı nakleden ravi şöyle devam ediyor: "Sonra Nu'man silahını kuşanıp düşman üzerine saldırdı ve ordudaki diğer askerler de onu takip etti. Vallahi, o gün herkesin arzusu şehit olana veya zafer elde edene kadar cenk etmekti. Ben bu iki amaçtan biri gerçekleşmedikçe ailesine dönmeyi isteyen tek bir İslam askeri bile bilmiyorum. İslam ordusu öyle bir saldırdı ki düşmanı dağıttı. Her bir İslam askeri düşman üzerine atılınca yedi düşman askerini öldürüyordu. Düşmanı kendilerini korumak için yaptıkları kazıklı siperlere sıkıştırıp öldürüyorlardı Zülcenahayn boz renkli katırının üzerinden düştü ve karnı yarıldı. Sonunda Allah Müslümanlara fetih nasip etti." Taberı rivayetinde şöyle geçmektedir: "Nu'man sancak elinde ilerliyordu. Fetih müyesser olunca Nu'man'ın böğrüne bir ok saplandı ve onu yere devirdi. Kardeşi bir örtü ile onu sardı ve sancağı elinden aldı. Ordudakiler de geri dönüp bineklerinden inerek Huzeyfe'ye beyat ettiler. Huzeyfe de fetih haberini bir mektupla Hz. Ömer'e gönderdi.

 

 

Çıkarılan Dersler

 

1. Nu'man, sahabenin önde gelenlerinden çok faziletli bir insandır.

 

2. Muğıre nasıl savaşılacağını çok iyi bilen, savaş taktikleri konusunda uzman bir sahabıdir. Aynı zamanda kendisine güvenen, gözünü budaktan sakınmayan bir kahraman, son derece zeki, güzel ve akıcı konuşan bir hatiptir. Nitekim düşmanla karşılaştığında verdiği cevap çok kısa olmasına rağmen pek çok konuyu kapsamına almaktadır. Bu sözü ile daha önceki ve şu andaki dünyevı ve dini durumlarını, anlayışlarını anlatmış; tevhid, Nebilik (risalet) ve ahiret gününe iman gibi konulardaki inançlarına işaret etmiş ayrıca Resulullah'ın (s.a.v.) mucizelerini, (gayb kapsamına giren) gelecekle ilgili olarak verdiği haberleri ve bu haberlerin aynen gerçekleştiğini ifade etmiştir.

 

3. Kişinin işlerini istişare ile yapması gerekir. Bu durum çok bilgili ve tecrübeli olsa bile lider konumunda olan kimseler açısından bir kusur sayılmaz. Hatta kendisinden konum itibariyle daha aşağıda olanların görüşlerini almak bile bazen iyi sonuçlar doğurabilir.

 

4. Bazen fazilet bakımından daha alt derecede olanlar kendilerinden daha üstün olanları yönetebilirler. Nitekim Nu'man komutasında gerçekleşen bu savaşta Zübeyr İbnü'l-Avvam da vardı.' Halbuki Zübeyr'in Nu'man'dan daha faziletli ve üstün bir sahabı olduğunda ittifak edilmiştir. Hz. EbU Bekir ile Ömer'in de bulunduğu bir orduya Amr İbnü'ı-As'ın komutan tayin edilmesi örneğinde de bunu görmek mümkündür. (Bu rivayet için bkz. Kitabü'l-meğazl, Bab, 63.)

 

5. Herhangi bir olayı örnekler vererek anlatmak daha etkili olur. Nitekim Hürmüzün Hz. Ömer'e düşmanlarının durumunu bir örnekle anlatmıştır. Bu da onun ne kadar zeki olduğunu göstermektedir. Zaten Hz. Ömer de bu yüzden onunla görüş alışverişinde (istişare) bulunmuştur.

 

6. İslam ülkesi savaş açacağı yerler konusunda strateji gözetmeli ve düşmanlarına önem sırasına göre savaş açmalıdır.

 

7. Araplar cahiliyye döneminde tam bir yoksulluk içindeydi ve çok sıkıntılı / çileli bir hayat sürüyorlardı.

 

8.Devlet başkanına müjde vermek üzere elçi gönderilebilir.

 

9. Güneş tepe noktasından batıya doğru meylettikten sonra savaşa başlamak daha önce başlamaktan daha iyidir.